skip to Main Content
Otizm Ve Işıklandırma
Post Series: Otizm için Mühendislik

Otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin yaşadığı duyusal hassasiyetler, mekan tasarımlarında yönlendirici oluyor. Konuyla ilgilenen tasarımcılar, görsel hassasiyetler konusunda iki ayrı gruba ayrılıyor:

  1. Minimalist eğilimli tasarımcılar: Gün ışığı ve dış manzaraların sınırlandırılmasını, tavan yüksekliği ve uzamsal hacimlerin düşük tutulmasını, ayrıntıların minimize edilmesini, yumuşak renklerin kullanılmasını ve akustik seviyelerin azaltılmasını öneriyor.
  2. Maksimalist eğilimli tasarımcılar: Maksimum tavan yüksekliği, mekânsal hacimlerin genişletilmesini, dışarıya bolca bakan ve yüksek gün ışığı sunan tasarımlarının öne çıkması gerektiğini savunuyor.

Bu her iki gruba da karşı çıkan ve duyusal ihtiyaçlara tamamen cevap verilmediğini düşünen bilim adamları ve tasarımcılar da bulunuyor. Otizmi olan bireylerin genelleme becerilerinin üzerinde çalışılırken duyusal anlamda “cenneti” tasarlamanın onlara yarar değil zarar verebileceğini düşünüyorlar. Bu nedenle otizme uygun sınıflar, okullar için “nöro-tipik” bir uygulama üzerinde hassasiyetle durulmasının daha iyi olacağını ifade ediyorlar.

Otistik Bireyler İçin Doğru Dekorasyon Yöntemi Hangisi?

Bu konuda çok az mimari araştırma bulunuyor. OSB’si bulunan bireylerin ailelerinin, evin iç dekorasyonunu kendi çocuklarına göre tasarlaması olanaklar dahilinde ise yapılabiliyor. Ancak, tartışmaların bir noktada birleşmesi mümkün görünüyor: Tavan yükseltme, pencereleri büyütme gibi inşaat işleri yerine küçük aydınlatma hileleri ile bireylere daha huzurlu bir mekan oluşturmak imkanı bulunuyor.

Nöro – tipik yaklaşım savunucularının aksine, konu hakkında duyarlı çoğunluk, doğrudan floresan aydınlatmaya karşı duruyor. Bazı araştırmalara göre otizmi olan bireylerin baş ağrısı, göz yorgunluğu ve artan tekrarlı davranışların nedeni olan alt titremeye karşı daha savunmasız olduğunu iddia ediyor. Konuyla ilgili Newsweek’te çıkan bir araştırmada otizmli bir çocuk olan Jeremy’nin floresan ışıkları kullanan bir mağazaya girdikten on dakika sonra kendini ıslattığı belirtiliyor. Bu nedenle doğrudan floresan ışığına karşı mevcut fikir birliği netleştiyor ancak zayıf tasarlanmış aynı ışığa karşı anlaşmaya varılabilmiş değil. Bu da bir otizm tesisinin nasıl aydınlatılacağı konusunda verilecek kararı doğrudan etkiliyor.

Gün Işığı

Çoğu ana okulu, çocukların doğal ışıktan faydalanmasını ister. Gün ışığının bilişsel yeteneklere yardımcı olması ve genel sağlığı olumlu yönde yukarı çektiği sayısız araştırmaca ispatlanmıştır. Ancak bu çalışmalar otizmi olan bireylerde bir tahminde bulunamıyor. Günümüzün birçok mimarı da bu konuyu tartışıyor ve ciddi fikir ayrılıklarına düşüyorlar.

Fletcher Thompson mimarlık bürosu, otizmin, geleneksel bilginin tam olarak uygulanmaması gerektiğine inanan mimarlık bürolarından. Thompson “Duyusal uyarılmalara karşı aşırı duyarlı olmaları nedeniyle” büyük pencerelerin ve tavan pencerelerinin daha büyük hassasiyet yaratacağını düşünüyor. Thompson’a göre gün ışığı, desenlerin değişmesini sağlıyor ve görsel ortamı zorlaştırabiliyor. Bu nedenle özellikle görsel uyarılmanın sıkı bir kontrol altında tutulması gerektiğini savunuyor.

OSB araştırma alanı içindeki ve dışındaki bazı bulgular, Thompson’ın iddialarını destekler nitelikte veriler taşıyor. Otizme bakmaksızın, güneş ışığının yarattığı parlama performanstan ödün verilmesine neden oluyor. Otizm bozukluğu olan kimi bireylerde ise parlama, yoğunluk ve kontrast daha fazla dikkat dağıtıcı ve rahatsız edici olabiliyor. Uluslararası Otizm Enstütüsü (KSPU) kurucularından Profesör Olga Bogdashina, parlak ışıkların ve güneş ışığının birçok otizm spektrum bozukluğu olan insanı rahatsız ettiğini ifade ediyor. Aynı şekilde Mackey Mitchel Architects’in mimarı David Helfrich, otizmli çocuklar için bir okulu ziyaret ederken bir çocuğun, yukarıdaki tavan penceresinden gelen güneş ışığının içinden geçtikten sonra yere çöktüğünü ve iletişimi keserek işbirliği yapmaz hale geldiğini fark ediyor.

1998 yılında 3XN tarafından tasarlanan Langagerskölen‘de “Çocukların pencereden içeri veya dışarı bakabilecekleri az yer” bulunuyor. Binalar, tavan ışıkları ve duvar lambaları olarak ahşap fenerler kullanılıyor ve konsantrasyonu düşük olan çocukların rahatsız olmasını bu lambalar engellerken, sınıfın aydınlatmasını bozmamış oluyor.

Benzer şekilde, James Vance & Associates Architects’in 1989’daki River Street School tasarımında bir başka alternatif denendi: Gün ışığını en üst düzeye çıkarırken, yüksek kontrast (güneş / gölge kontrastı) ve bunun getirdiği rahatsız edicilikten kaçınılmaya çalışıldı. Bu tasarımda görüntü gökyüzüne ve ağaçların tepesine doğru gidiyor. Zemin seviyesinde oluşan dikkat dağıtıcı güneş – gölge oyunlarının rahatsız etmemesi için de yüksek eşikler ve pencere çıkıntıları ile inşaat tamamlanıyor.

Güneş ışığının görsel uyarılması haricinde, otizmli bireylerin de genel sağlığını iyileştirdiği, verimliliklerini artırdığı ve hasta oldukları günleri azalttığı artık biliniyor. O halde fayda bu yönüyle doğrudan otizme uygulanırsa başarı kazanılıyor. Böylelikle otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin muhtemel dezavantajların içine düşmemesi sağlanıyor. Ancak osb’si bulunan bireylerin eğitimleri tutarlılık, tekrarlama ve yapının kendisinin kurgusuna bağlı olarak ilerliyor. Fazla maliyetli bir iç dekorasyon ve yıkım-yapım çalışmasındansa bir gün ışığı tasarımı gözle görülür bir fark yaratabiliyor.

Son Söz

Gün ışığı ile ilgili tartışmalar devam ederken, her iki tarafın da geçerli argümanları var gibi görünüyor. Ancak etkilerini karşılaştıran bir çalışma bulunmuyor. Bununla birlikte çalışma yöntemine dair çok güzel örnekler, mimarlık araştırmalarında yer alıyor. Mary Ann Steane ve Koen Steemers’in Mimarlıkta Çevresel Çeşitlilik kitabında öne çıkan çalışmalar ve buna benzer başka araştırmalar otizm spektrumunda çeşitlilikte tasarım alternatifleri için kullanılabiliyor. Bu çalışmaların sonuçları yol gösterici olabiliyor ancak otizm spektrum bozukluğu için özel mimari tasarımlar yapan az sayıda firma ve grup bulunuyor. Çalışmanın az olması karşılaştırma imkanı vermiyor. Bu nedenle çalışmaların “en kötü ihtimalle” yanıltıcı olabileceği göz önüne alındığında, sadece bu konuda çaba göstermenin bile doğru bir adım olduğu fikri önem kazanmış oluyor.

Bu çabalar ile farkındalık yaratılacağına inanıyoruz. Böylelikle bu alana uygun kontroller, örneklem büyüklükleri ve çalışmalar üretmek için daha çok zaman, finansman ve enerji sağlanabilecek.

Ne Yapmalıyız?

Otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin ışıklandırmaya karşı normal dışı tepkisi olabiliyor. Bakıcı ve ebeveynlerin bu konuya dikkat ederek uzman kişilerden danışmanlık alarak test yaptırması öncelikli olarak gerekiyor. Tartışmalar süredursun, osb’li çocuklarımızın hassasiyetini bireysel olarak inceleyip, verdiği tepkilere göre en uygun ortamı yaratıyor olmak şimdilik yapılabilecek tek şey gibi görünüyor.

This Post Has 0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top